Pazartesi, Temmuz 10, 2006
YAZIYORUM...YAŞIYORUM...
merhaba güzeller güzeli kardeşim;
senden haber almak ne kadar güzel bir şeymiş. aman Allah'ım sevindirik oldum. ofiste arkadaşların şaşkın bakışları özetliyor aslında nasıl olduğumu. ama aldırmıyorum; insan hayatta kaç defa böyle seviniyor ki?
ben şimdi latin amerika'dayım. ............ maceramız kısa sürdü. iyi de oldu kanaatim. hani sen günlüğünde yazmışsın kuyu dibindeyim diye. aynı haldeydim ben de. ama ben kelimelerle ifadeden aciz olduğum için yazamadım bir şey. zaten günlük tutmaktan nefret ederim. az biraz kaçık nazarıyla bakarım günlük tutanlara. haksız da sayılmam. sen ne dersin?
............ beynimi emdi benim ve tabii ruhumu da. okumayı, düşünmeyi, yazmayı yani bana ait ne kadar güzel değer varsa hepsini zincirledi koydu zindana. öyle kuyu gibi de değil ha zindan, gayya gayya. gayyanın dibi. zor kurtuldum elinden.
.................'da gece olsun gündüz olsun, çıkar gezerdim. her köşe başının bir hikayesi vardı orada. her kaldırım taşının. soluduğun havanın. rüzgarda sallanan dalın ve o dalın ucundan düşerken yanağına bir öpücük kondurmayı ihmal etmeyen sarı yaprağın. kristaller halinde yağan soğuğun. her yaz gününün öğleden sonrasını o canım toprak kokusuna boğan kırkikindilerin. ayağını bastığında içine gömülen kuru karın. gölgelerin en koyusunu benim için hazırlayan akağaçların. o ağaçların altında hayallerimin mahrem döşeği olan bankların. belki milyonları ağırlamışken şimdi benim yalnızlığımı paylaşan meydanların. hasılı hikayesini dinleyeceğin o kadar çok şey var ki.
öyle hikayeler dinledim ki bazıları yüreğimi yerinden sökecekti. bazıları öfkemin harlamasına sebep oldu. bazıları gözyaşlarımı ceyhun etti. bazıları aldı aklımı başımdan. aman bir kelimesini kaçırmayayım diye öyle dikkatle gezer ve dinlerdim ki çok defa beni görenler mecnun olduğuma hükmetmişlerdir. her aşık bir miktar da olsa mecnun değil midir zaten? hiç alınmazdım.
şimdi gitseniz her tarafta göz izlerimi göreceksiniz. belki ............ park'ta okşadığım çiçek hala beni bekliyordur aşkını bir defa daha haykırmak için. ve eğer solduysa bilin ki benim hasretimdendir.kaldırım taşları sökülüyorsa yerinden başka ayakların üzerinde dolaşmasına dayanamadığındandır. taşlar bile bilir ki bir yürekte iki sevgi olmaz.duydum ki yazlar kurak geçiyormuş artık. başını ıslatacağı sevgili olmadığındandır. olmadığındandır her yağmur başladığında toprak kokusunu içine çeke çeke şemsiyesiz dolaşan kara sevdalısı.
...................'da gezerken hiç hikaye duymadım. ne coşan bir yürek vardı ne de yol gözleyen bir köşe başı. yüzüne güldüğüm çiçekler arkasını döndü bana. sırtını sıvazladığım ağaç yapraklarını döktü. hangi banka otursam çatırtılar geldi tahtalarından. kaldırım taşları ayaklarıma takılıp düşürdüler beni. yağmur damlaları bir kırbaç gibi indi suratıma. anladım ki aşk olmaz burada. çünkü bu garip şehir, bu sonradan insanların planlayarak kurduğu geometrik şehir aşkı hiç kimseden dinlememişti ki bilsin öğrensin. kaldırımlarını aşıklar değil mühendisler çiğnemişti onun. çiçeklerini diken eller emirle yapmıştı bunu. ağaçlarını sulayanlar döktükleri suyun içine bir yudum sevgi katmadılar. nasıl geldiyse tankerden öylece döküldü su. ve yağmur bu suni şehirde gösteriş budalası binlerce zenginin bahçesindeki ruhsuzlardan karşılık bulamadı sevgisine. her gün biraz daha hırçın her gün biraz daha şiddetli yağdı. hala bu suniliği parçalamak için uğraşıyor. bütün hırçınlığı bundan.beni farkedemeyecek kadar...hiç bir şey anlatmayan şehir ................. ketum, bencil ve kendini alçaltan bir gururu var.
bundan kaçtım işte. gayyanın dibinden kurtuldum. biraz daha kalsam yüreğime ihanet edecek bu sevgisizliğe alışacaktım. korktum ve kaçtım. iyi de ettim. barıştım yüreğimle. yeniden beraberce hikayeler dinliyoruz. bakıyorum bam teli titriyor. daha ne olsun?
seni dertlerimle üzdü ise bağışla ne olur. ne yapayım kalbin feryatlarını susturmak mümkün olmuyor.günlüğünden gönderdiklerini okudum. çok beğendiğimi itiraf edeyim. ben günlük tutmayı az biraz delilik olarak görüyorum demiştim yukarıda. kendim yazamadığım için herhalde. hani ayı üzüm meselesi.yazdıklarını paylaşırsan sevinirim. ben de yazdıklarımı göndereyim. seninkilerin yanında pek kaale alınacak şeyler değil ama tenkıdlerini bana ulaştırırsan hatalarımı düzeltirim diye ümit ediyorum.
haa bu arada, yazdıklarının en başına kendin için yakıştırdığın sıfatlara katılıyorum :-) en azından enaniyet yarıştıran bir haletten kendini sorgulama durumuna gelmişsin. bunda benim katkım varsa kandimi bahtiyar addederim :-)
iki gözümsün. kal sağlıcakla.
NOT: bu mektubu hüdayi adlı bir arkadaşıma göndermiştim. yazıda geçen yer isimlerini sildim. orada yaşayan insanlara haksızlık olmasın diye.
senden haber almak ne kadar güzel bir şeymiş. aman Allah'ım sevindirik oldum. ofiste arkadaşların şaşkın bakışları özetliyor aslında nasıl olduğumu. ama aldırmıyorum; insan hayatta kaç defa böyle seviniyor ki?
ben şimdi latin amerika'dayım. ............ maceramız kısa sürdü. iyi de oldu kanaatim. hani sen günlüğünde yazmışsın kuyu dibindeyim diye. aynı haldeydim ben de. ama ben kelimelerle ifadeden aciz olduğum için yazamadım bir şey. zaten günlük tutmaktan nefret ederim. az biraz kaçık nazarıyla bakarım günlük tutanlara. haksız da sayılmam. sen ne dersin?
............ beynimi emdi benim ve tabii ruhumu da. okumayı, düşünmeyi, yazmayı yani bana ait ne kadar güzel değer varsa hepsini zincirledi koydu zindana. öyle kuyu gibi de değil ha zindan, gayya gayya. gayyanın dibi. zor kurtuldum elinden.
.................'da gece olsun gündüz olsun, çıkar gezerdim. her köşe başının bir hikayesi vardı orada. her kaldırım taşının. soluduğun havanın. rüzgarda sallanan dalın ve o dalın ucundan düşerken yanağına bir öpücük kondurmayı ihmal etmeyen sarı yaprağın. kristaller halinde yağan soğuğun. her yaz gününün öğleden sonrasını o canım toprak kokusuna boğan kırkikindilerin. ayağını bastığında içine gömülen kuru karın. gölgelerin en koyusunu benim için hazırlayan akağaçların. o ağaçların altında hayallerimin mahrem döşeği olan bankların. belki milyonları ağırlamışken şimdi benim yalnızlığımı paylaşan meydanların. hasılı hikayesini dinleyeceğin o kadar çok şey var ki.
öyle hikayeler dinledim ki bazıları yüreğimi yerinden sökecekti. bazıları öfkemin harlamasına sebep oldu. bazıları gözyaşlarımı ceyhun etti. bazıları aldı aklımı başımdan. aman bir kelimesini kaçırmayayım diye öyle dikkatle gezer ve dinlerdim ki çok defa beni görenler mecnun olduğuma hükmetmişlerdir. her aşık bir miktar da olsa mecnun değil midir zaten? hiç alınmazdım.
şimdi gitseniz her tarafta göz izlerimi göreceksiniz. belki ............ park'ta okşadığım çiçek hala beni bekliyordur aşkını bir defa daha haykırmak için. ve eğer solduysa bilin ki benim hasretimdendir.kaldırım taşları sökülüyorsa yerinden başka ayakların üzerinde dolaşmasına dayanamadığındandır. taşlar bile bilir ki bir yürekte iki sevgi olmaz.duydum ki yazlar kurak geçiyormuş artık. başını ıslatacağı sevgili olmadığındandır. olmadığındandır her yağmur başladığında toprak kokusunu içine çeke çeke şemsiyesiz dolaşan kara sevdalısı.
...................'da gezerken hiç hikaye duymadım. ne coşan bir yürek vardı ne de yol gözleyen bir köşe başı. yüzüne güldüğüm çiçekler arkasını döndü bana. sırtını sıvazladığım ağaç yapraklarını döktü. hangi banka otursam çatırtılar geldi tahtalarından. kaldırım taşları ayaklarıma takılıp düşürdüler beni. yağmur damlaları bir kırbaç gibi indi suratıma. anladım ki aşk olmaz burada. çünkü bu garip şehir, bu sonradan insanların planlayarak kurduğu geometrik şehir aşkı hiç kimseden dinlememişti ki bilsin öğrensin. kaldırımlarını aşıklar değil mühendisler çiğnemişti onun. çiçeklerini diken eller emirle yapmıştı bunu. ağaçlarını sulayanlar döktükleri suyun içine bir yudum sevgi katmadılar. nasıl geldiyse tankerden öylece döküldü su. ve yağmur bu suni şehirde gösteriş budalası binlerce zenginin bahçesindeki ruhsuzlardan karşılık bulamadı sevgisine. her gün biraz daha hırçın her gün biraz daha şiddetli yağdı. hala bu suniliği parçalamak için uğraşıyor. bütün hırçınlığı bundan.beni farkedemeyecek kadar...hiç bir şey anlatmayan şehir ................. ketum, bencil ve kendini alçaltan bir gururu var.
bundan kaçtım işte. gayyanın dibinden kurtuldum. biraz daha kalsam yüreğime ihanet edecek bu sevgisizliğe alışacaktım. korktum ve kaçtım. iyi de ettim. barıştım yüreğimle. yeniden beraberce hikayeler dinliyoruz. bakıyorum bam teli titriyor. daha ne olsun?
seni dertlerimle üzdü ise bağışla ne olur. ne yapayım kalbin feryatlarını susturmak mümkün olmuyor.günlüğünden gönderdiklerini okudum. çok beğendiğimi itiraf edeyim. ben günlük tutmayı az biraz delilik olarak görüyorum demiştim yukarıda. kendim yazamadığım için herhalde. hani ayı üzüm meselesi.yazdıklarını paylaşırsan sevinirim. ben de yazdıklarımı göndereyim. seninkilerin yanında pek kaale alınacak şeyler değil ama tenkıdlerini bana ulaştırırsan hatalarımı düzeltirim diye ümit ediyorum.
haa bu arada, yazdıklarının en başına kendin için yakıştırdığın sıfatlara katılıyorum :-) en azından enaniyet yarıştıran bir haletten kendini sorgulama durumuna gelmişsin. bunda benim katkım varsa kandimi bahtiyar addederim :-)
iki gözümsün. kal sağlıcakla.
NOT: bu mektubu hüdayi adlı bir arkadaşıma göndermiştim. yazıda geçen yer isimlerini sildim. orada yaşayan insanlara haksızlık olmasın diye.
Kaydol: Kayıtlar [Atom]