Pazartesi, Temmuz 10, 2006
ŞEHİRLE KONUŞMAK...
Şehir insana ne ifade eder? Nasıl bir ilişki yürür aralarında? Birbirlerini dinlerler mi acaba? Ya şehir konuşunca ne anlatır? Sahi konuşur mu şehir?
Ben bütünüyle konuşan bir şehire şahit olmadım hiç. Şehri de bütün olarak algılamak, bütün olarak muhatap olmak ne kadar doğrudur zaten? Çünkü eğer konuşuyorsa ya da sizi alıp bağrına bir yerlere götürüyorsa şehrin bütünü değildir bu. Bi köşe başındaki çeşmedir, bir kapının üzerindeki yazı, belki hane numarası ya da üzerine yaslandığı asırlık duvarın taşlarıdır. Bir parçasıdır yani şehrin ama asla bütünü değildir. Çünkü yaşananlar bir zaman dilimiyle beraber orada yaşanmıştır; etrafını adımlarınızla ya da kulaçlarınızla ölçebileceğiniz o mekanda. Şahit olan oradaki duvar, oradaki taş, oradaki pencere ve o pencereden uzanan ya da cumbadan bakan oradaki gözdür. Ordaki gölgede dinlenmiştir size hikayesi anlatılan kahraman; kapının üzerindeki nakşı resmederken oradaki çeşmeden doldurulan buz gibi su ile serinlemiştir. O orada yaşanmalı, hikayesi orada dinlenmeli ve tesiri orada beklenmelidir. O yüzden şehri gezerken bütün sokakları arşınlanmalı boydan boya ve illa yaya olmalı şehirle hemhal oluş.
Yalnız uyanık olmalı. Pür dikkat gezmeli sokakların hikayesini isteyen kişi. Sabırlı ve olgun olmalı. Sonra kadirşinas olmalı. Hiç bir şeyi küçük ve önemsiz görmemeli. Çünkü ne küçük şeylerin ne büyük hikayeleri vardır. Koskoca aşklar bir küçük atf-ı nazarla başlamaz mı? Ve dağları deldiren o atf-ı nazardan başka nedir?
Ve meraklı olmalı. Soru sormayı bilmeli. Cevap almayı da. Aldığı cevabı sarıp sarmalayıp hafıza yurduna misafir etmeyi. Ve bir gün dertleşirken onunla mahcup olmamak için hikayesini iyi bellemeli. Ya hu aşık olmak nedir bilir misiniz? İnsan şehre aşık olmalı. Ki açsın koynunu bütün sıcaklığı, bütün şuhluğu ve bütün açıklığıyla. Eğer inandıramazsanız aşık olduğunuza ne kadar sırıl sıklam olup terlese, ne kadar can atsa da sıyırmayacaktır peçesini. Haydi kolay gele...
Ben bütünüyle konuşan bir şehire şahit olmadım hiç. Şehri de bütün olarak algılamak, bütün olarak muhatap olmak ne kadar doğrudur zaten? Çünkü eğer konuşuyorsa ya da sizi alıp bağrına bir yerlere götürüyorsa şehrin bütünü değildir bu. Bi köşe başındaki çeşmedir, bir kapının üzerindeki yazı, belki hane numarası ya da üzerine yaslandığı asırlık duvarın taşlarıdır. Bir parçasıdır yani şehrin ama asla bütünü değildir. Çünkü yaşananlar bir zaman dilimiyle beraber orada yaşanmıştır; etrafını adımlarınızla ya da kulaçlarınızla ölçebileceğiniz o mekanda. Şahit olan oradaki duvar, oradaki taş, oradaki pencere ve o pencereden uzanan ya da cumbadan bakan oradaki gözdür. Ordaki gölgede dinlenmiştir size hikayesi anlatılan kahraman; kapının üzerindeki nakşı resmederken oradaki çeşmeden doldurulan buz gibi su ile serinlemiştir. O orada yaşanmalı, hikayesi orada dinlenmeli ve tesiri orada beklenmelidir. O yüzden şehri gezerken bütün sokakları arşınlanmalı boydan boya ve illa yaya olmalı şehirle hemhal oluş.
Yalnız uyanık olmalı. Pür dikkat gezmeli sokakların hikayesini isteyen kişi. Sabırlı ve olgun olmalı. Sonra kadirşinas olmalı. Hiç bir şeyi küçük ve önemsiz görmemeli. Çünkü ne küçük şeylerin ne büyük hikayeleri vardır. Koskoca aşklar bir küçük atf-ı nazarla başlamaz mı? Ve dağları deldiren o atf-ı nazardan başka nedir?
Ve meraklı olmalı. Soru sormayı bilmeli. Cevap almayı da. Aldığı cevabı sarıp sarmalayıp hafıza yurduna misafir etmeyi. Ve bir gün dertleşirken onunla mahcup olmamak için hikayesini iyi bellemeli. Ya hu aşık olmak nedir bilir misiniz? İnsan şehre aşık olmalı. Ki açsın koynunu bütün sıcaklığı, bütün şuhluğu ve bütün açıklığıyla. Eğer inandıramazsanız aşık olduğunuza ne kadar sırıl sıklam olup terlese, ne kadar can atsa da sıyırmayacaktır peçesini. Haydi kolay gele...
Kaydol: Kayıtlar [Atom]